bedri abi,
sen müthiş bir insansın.
her sabah çay demler,
yürüyüşe çıkar,
kuşları dinlersin.
senin yaşındakiler,
bunları yapacak olduklarında
yirmi sekiz gün önceden hazırlanıyorlar artık.
sonra da “ne iyi yaptık be,” deyip
bir daha da yapmıyorlar.
ama sen,
her sabah çay demler,
yürüyüşe çıkar,
kuşları dinlersin.
ve bir kez olsun demezsin ki:
“ben bugün çay demledim, yürüdüm ve kuşları dinledim.”
sen demlersin, yürürsün, dinlersin.
sonra geçer gidersin.
sen müthiş bir adamsın bedri abi.
bugün kalp krizi geçirsen
“zaten bir gün geçirecektim,” dersin.
“bugün de ölümü iki kere düşünmedim mi zaten?”
diye geçer içinden—
sadece o kadar.
bedri abi,
sen gördüğüm en yalnız insansın.
ama bir kez olsun “kimsem yok” demezsin.
“zaten kimin kimsesi var ki?” de demezsin.
hiçbir şey demezsin.
yalnızlık neredeyse secde edecek sana bedri abi.
kimin üzerinde şeffaflaşabilmiş ki böyle?
sen gördüğüm
en kederli insansın bedri abi.
ama bir kez olsun
“yandım bittim” demezsin.
üzülür,
çok üzülür,
çok çok üzülür geçersin.
çayı üzgün demlersin.
üzgün yürürsün.
üzgün dinlersin.
ama ne hikmetse
bir kez olsun
“bugün üzüldüm” bile demezsin.
ama ne hikmet bu bedri abi.
sen hikmeti ne müthiş bir insansın.
bedri abi,
sen insanları seversin.
ama insanların pek de sevilir şeyler olmadığını da bilirsin.
ama demezsin ki ben buna rağmen seviyorum.
sen “seviyorum” bile demezsin bedri abi.
sen yalnızca seversin.
bu dünyanın,
bu körpe dünyanın
beş para etmez olduğunu da bilirsin.
ama demezsin ki “bu dünya çok güzel.”
ama hiç demezsin ki
“bu dünya çok güzel.”
yine de,
her sabah çay demler,
yürüyüşe çıkar,
kuşları dinlersin.
sen ne müthiş bir insansın bedri abi.
yani bedri abi,
peygamber olmayışın işleri daha da zorlaştırıyor.
öyle olsaydın,
“ey Allah’ın lütfu” der,
geçer giderdim.
sen nasıl geçip gidiyorsan her şeyden
öyle geçer giderdim.
ama sen peygamber değilsin.
sen sadece…
sen sadece müthiş bir insansın bedri abi.
ve bu beni
çok,
çok
çok duygulandırıyor.